Psikoloğum Ece’nin ofisinde, seansın ortasında saatlerimdeki gizli mekanizmayı tetiklediğimde, oda bir anda dondurulmuş bir tabloya dönüştü – Ece’nin kalem tutan eli havada asılı kalmış, dudakları yarı açık bir cümlede donmuş, dar bluzu göğüslerinin ritmini sonsuza dek kilitlemişti. Zamanın akışı dururken, ben özgür bir hayalet gibiydim; Ece’nin sandalyesine yaklaşıp saçlarını okşadım, kokusu – vanilya ve deri karışımı – burnuma dolarken kalp atışları hâlâ duyuluyordu, sanki zaman sadece benim için akıyordu. Bluzunun düğmelerini tek tek açtım, her biri bir sır gibi sıyrılırken Ece’nin teni gün ışığında parladı; ellerim göğüslerini avuçlayıp meme uçlarını nazikçe sıktığında, donmuş bedeni içten içe titredi – bir rüyanın eşiğinde uyanıklık. Ece’yi masaya yatırıp eteğini yukarı sıyırdım, iç çamaşırını kenara çekip vajinasına dokunduğumda ıslak sıcaklığı zamanı eritmeye yetti; parmaklarım derinlere kayarken, Ece’nin donmuş gözleri sanki bir an için kırpıştı. Sertliğimi yavaşça sokup her santimiyle onu doldurduğumda, ofisin tozlu havası zevkle ağırlaştı; masadaki dosyalar hafifçe kaydı, kalem yere düşüp yuvarlandı. Saatler boyu ritmi değiştirdim – yavaş, derin itişler Ece’nin kıvrımlarını keşfederken, hızlandığımda bedenleri masanın kenarına vurup ahşabı inletti. Ece’nin donmuş dudaklarına eğilip öptüğümde, zamanı geri sardım; seans yeniden akmaya başladığında, Ece’nin yanakları kızarmış, gözleri bulanık bir arzuyla doluydu – “Neler oldu?” diye sordu, ama ben gülümsedim, sır saatlerimin tik takları hâlâ kulaklarımda çınlarken.
on Kasım 1, 2025